18 Mayıs 2011 Çarşamba

günün şarkısı...

dinlemek için tıkılda!!



Leave me out with the waste
This is not what I do
It’s the wrong kind of place
To be thinking of you
It’s the wrong time
For somebody new
It’s a small crime
And I’ve got no excuse

Is that alright?
Give my gun away when it’s loaded
Is that alright?
If u don’t shoot it how am I supposed to hold it
Is that alright?
Give my gun away when it’s loaded
Is that alright
With you?

Leave me out with the waste
This is not what I do
It’s the wrong kind of place
To be cheating on you
It’s the wrong time
She’s pulling me through
It’s a small crime
And I’ve got no excuse

Is that alright?
I give my gun away when it’s loaded
Is that alright?
If you dont shoot it, how am I supposed to hold it
Is that alright?
I give my gun away when it’s loaded
Is that alright
Is that alright with you?


Is that alright?
Is that alright?
Is that alright with you?
Is that alright?
Is that alright?
Is that alright with you?

No…

11 Mayıs 2011 Çarşamba

keşke bana gerçeği söyleyebilseydin...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

geçen iki gün..


Uzun zamandan sonra bir konsere gidebildim sonunda. Bu açılışı Şebnem Ferah'la yapmak güzeldi. İTÜ'nün festivalinde ilginç şekilde az kişi vardı konserde ama beleştepe diye tabir edilen yer anladığım kadarıyla çok iş yapmış.
Her neyse Perşembe günü 05.30'da başladı. Hazırlandım çıktım evden ama öncesinde Şişli Etfal'de staja gitmem gerektiği için çok yorgun ve depresifleştim çünkü cuma günü teslim edilmesi gereken ödevimi henüz neredeyse hiç yapmamıştım. Kattaki diğer 9 stajyere güvenip aldım yanıma kitabımı falan gittim kata. neredeyse hiç kalkmadım yerimden. sadece şu özellik vardı perşembe gününde o da benim ilk defa kas içi enjeksiyon yapmamdı (hatun acımadığını ve benim deneyimlilerden daha ii yaptığımı iddia etti ama bana gaz vermek için miydi yoksa ciddi miydi bilemiyorum ama kendisine teşekkürlerimi sunarım.). Neyse sonra hızlı geçti gün ben o ödevle uğraşırken (ayıptır söylemesi çok multidisipliner bir ödev yaptım :D). Sonra benimle beraber konsere gidecek arkadaşlarımdan biriyle diğer arkadaşı almaya gittik. Bir süre kararsızlığın ardından Taksim'e uğramaya karar verdik konser öncesi. Çok sevilesi bir mekanda takıldıktan sonra İTÜ'ye gittik. O zamana kadar ön grup gitmiş tabii tüm Şebnem fanları önlerde yer tutmuş ama bizim kalan arkadaş grubu en önde olduğundan biraz küfür yiyerek biraz rica minnet gittik en öne kadar :D Devamını ne ben anlatayım ne siz sorun... çok güzel bir konserdi ilk defa o şarkılardan o kadar etkilendim... İki yanımda iki dostum bir de Şebnem... Değişik bir deneyimdi. Bittiğinde benim bacaklarım titriyordu ama bunun sebebi o kadar saat kıpırdamadan durmak mıydı yoksa şarkılar mıydı yoksa başka sebebi mi vardı bilemiyorum. neyse işte konser bitti biraz daha takıldık sonra ben arkadaşlarımdan birinde kalmaya gittim. göya sabahlayıp o ödevi ona da yaptıracaktım sonra da ödev teslim edecektik. o yorgunlukla gitmemeye karar verdik daha sonra da sızmışız ikimiz de ne ara sızdık hatırlamıyoruz :)
Sabah 11-11.30 gibi kalktık işte kahvaltı falan derken ben 2de anca çıktım oradan. Taksim'de bir kahve içmek için durdum. Diğer konser arkadaşımla aynı güzel yere gittik bu sefer kahve için. Yorgundum ama ona rağmen çok eğlendim. Garson kızla muhabbetler olsun o ilginç mekanda arkadaşımın eski edebiyat hocasının oğlu ve onun salak grubu olsun bayağı eğlendik.
Sonunda eve vardığımda bir "oh" dedim sonunda. Sonunda eski Ezgi'den haber geldi memnun oldum ;)
Öperim blogum. Görüşürüz.
Eğlenmeyi unutma..

28 Nisan 2011 Perşembe


keşke hayatımdaki kontrolüm daha fazla olsaydı. aslında tam olarak istediğim hayatımda kontrol değil de hayatımdakileri üzerinde bir kontrol sağlamak... ne yapacağımı bilmediğim gibi hep bir şeyler yapmam gerektiğini hissediyorum. gözüm kapalı hareket ediyorum ama daha çok dibe mi batıyorum yoksa biraz daha devam etsem her şeyin güzel olduğu yere mi varacağım bilemiyorum.

21 Mart 2011 Pazartesi

hayatımdaki tüm kötü şeylerde sen varsın..

6 Mart 2011 Pazar

sonunda!!


Bildiğin üzere bu hemşirelik yolundaki 3. yılım ve muhtemelen bahsetmişimdir daha önce sadece 1 kez damar yolu açtım. Bununla beraber arkadaşlardan kan alma girişimlerim olmuştu ancak hasta üzerinde bir deneyimim yoktu. Bize özel hastanede olduğumuzdan bu tür işleri yaptırmadıkları için üzgündük ve sonunda bizi Şişli Etfal'e yolladılar. Doğruyu söylemek gerekirse bayağı korktum ilk gün. devlet hastanesinde hemşireler öğrencilere ters gidermiş diye duymuştum. Ayrıca staj arkadaşımdan büyük şüphelerim vardı. Bir de bunların yanı sıra dersin hocası bizim katta olurmuş hep bunu da öğrendim tam oldum. Neyse ilk gün gittik staj arkadaşımla daha önce yaşadığım sürtüşmelere rağmen hiç bir şey olmamış gibi konuştuk ettik. sonra kata çıktık hemşireler gayet güzel karşıladılar bizi. Hemşirelerden birine laf arasında kan almadığımı ve almaktan da korktuğumu söyledim. Kadın burası eğitim araştırma hastanesi korkmana gerek yok kimse bir şey diyemez alırsın kan sorun olmaz dedi. Ben de peki deyip o anın gelmesini beklemeye başladım. Sonra ilk gün diye hoca geç de olsa geldi kata. Gayet güzeldi. Hatta iyi ki onun katındayım. Odaları falan gezdik hastalara eğitim verdik bebek sevdik falan. Sonra malesef hoca gitti biz kaldık.
Günün ilerleyen saatlerinde "öğrenci hemşireleeeeer" diye bir ses yankılandı. Hasta odasında olduğumuzdan ben arkadaşı bıraktım gittim neden çağırdıklarını öğrenmek için. Meğer hastalar gelmiş kan alınması gerekiyormuş. Şöyle bir çaresizlik geçti üstümden ama bunu bi yerde kırmak lazım deyip iyi dedim geliyorum. Gittim bi güzel hazırladım vacutainer ı. Şimdi burada açıklama yapmak istiyorum. Biz normalde Florance'da bile enjektörle kan alırız. Enjektörün iyiliği damara girdiğini daha çabuk anlaman. Bunda girdin mi girmedin mi ancak tüpü taktıktan sonra belli oluyor. Bahsi geçen alet de bu yandaki resimde görünmekte zaten. Neyse baktım ettim damar güzel denk geldi zaten bunun verdiği rahatlama ve hafif el titremesiyle soktum iğneyi. tüpü taktım ama aslında durması gerekiyor o tüpün orada sen kuvvet uygulamasan da bana durmicakmış gibi geldiğinden bir de tüple uğraştım ama tüpü sonuna kadar da doldurmayı başardım ilk seferimde. İşin kötüsü, şimdi normalde önce turnikenin açılması sonra tüpün çıkarılması sonra da iğnenin çekilmesi lazımmış. Ben bu sıralamayı deneme yanılma yöntemiyle öğrendim ve zırt diye çektim iğneyi daha turnikeyi açmadan tüpü çıkarmadan. Bu nedenle hastanın kanını fışkırttım bir kaç damla. Hani çok kötü bir şey değil ama ben bile korktum ne oluyo diye :D Olsun o kadar da. Sordum acıtmamışım. O kadına da burdan selam ederim. Ardından bir kadından daha kan aldım. O da sorun olmadı. Sonraki kadının damarını ilk başta buldum sonra bulamadım falan derken hemşireden yardım istemememe rağmen kadın anladı tereddüt ettiğimi telefonla konuşurken aldı vallahi kanı yolladı.
İkinci gün de sabah yatanlardan kan alınacaktı. 2 kişininkini ben aldım. Bir tanesi arkadaşın damar bulamadığı koldandı. Çok eğlendim vallahi şırıl şırıl aktı :D (böyle deyince sadist olduğum düşünülebilir ama değilim vallahi :D Onların canı acımadığında ben onlardan daha çok mutlu oluyorum.
Öyle bir şeyler işte blogcum. Değişik şeyler oldukça yazarım. Kendine dikkat et havalar soğuyacakmış!

27 Şubat 2011 Pazar

Bir rüya gördüm sanki!


Evet blogcum bir rüya gördüm dün gece. Genelde rüyaların gerçek olması istenir ya da gerçek olmasından korkulur ama benim sorunum tam olarak bu değil. Sonuçta müneccim falan olmadığımdan rüyalarım çıkmıyor hiç bir türlü. Rüya tabiri okuyup da hoşuma gitmeyen bir şey de keşfetmedim. Sorun şu ki rüyamda olmaması gereken bir şey gördüm. Hani ne beni ilgilendiriyor ne bişi... Gördüğüm şeyden hoşlanmıyorum da...
Ama gördüm ve rüyamda farklı düşünüyordum bu konu hakkında. Bunun üzerine dedim bakayım nette rüya nedir ne değildir. Rüya analizcisi psikiyatrist bir adam varmış. Röportajından bir kesit aktarmak istiyorum hemen;
Soru: Savunduğunuz Psikoestetik felsefe neyi amaçlıyor?
Cevap: Psikoestetik felsefe alt beynin farkına varması ile başlar. Duygularımızın kaynağı alt beyindedir. Bu yüzden üst beyinde sevmek isteriz, sevemeyiz. Kızmak isteriz, kızamayız. Kızmamak isteriz, kızarız. Çünkü alt beyin üst beyne galip gelir çoğu kez. İşte psikoestetik felsefe bizlere alt ve üst beynimizin uyumlu birlikteliğini kurmamızı, kendimizi tanımamızı, kendimizi tanırken insanlarla doğru, sevgiye dayalı iletişim kurmamızı sağlar. Bu nedenle herkesi psikoestetik felsefeyi öğrenmeye çağırıyorum.
(bla bla bla)
Yani dünyanın sevgi topağı olacağını falan düşünmüyorum ama gerçekten bu dedikleri doğruysa o zaman benim rüyada gördüklerim gerçekten istediklerim ve hissettiklerim mi?
Konu hakkında bilgisi görüşü mörüşü bi şeysi olanlardan yorumlarını bekliyorum. Şimdiden teşekkür ederim sevgili okur. Sana da teşekkürler blogcum!
Görüşürüz!

10 Şubat 2011 Perşembe

Aşk tesadüfleri sever... mi?


Aşk bu kadar tesadüfü gerçekten sever mi?
Bence sevmez.
Faketir o fake!

Filme gittim, bir güzel de ağladım. Ama neye ağladığımı bilmiyorum. Hem o şarkıların çok yakışan yerlerde başlamasının hem de seneryo ve oyuncuların çok etkisi var tabii ki. Ama şimdi spoiler vermek gibi olmasın ama o hastane sahnelerinde hiç diğer tarafı düşünmediğimi fark ettim. Filmde ağlamak isteyene çok malzeme var. Eğer niyetiniz ağlamaksa bir gidin izleyin bari.
Yine de hiç umutlanmayın gerçekte olmaz bunlar. Faketir o fake.

Not: Bir ara filmdeki hataları ve film hakkındaki diğer görüşlerimi yazacağım beni bekleyin anacıım. Byee!!

7 Şubat 2011 Pazartesi

son zamanlar


Evet eskiden yazardım bari devam edeyim dedim. Yılbaşından sonra finaller başladı. Çok zorlu bir dönemdi. En zoru da sonuçları bekleme dönemi... hiç umudum olmamasına rağmen meğer hepsinden düzgün not almayı başarabilmişim çok sevindim. Derslerin bitmesiyle kendime yapacak şeyler arar oldum şu sıra en çok yaptıklarım arasında itü sözlük'e yazmak ve online dizi izlemek var. bakalım zaten pek bişey kalmadı tatil bitecek yakında. Umarım ikinci dönem daha güzel olur. He bir de formspring hesabım için buyrun tıkıldayın. Bu da threewords hesabım buyrun tıkıldayın.
malum işim gücüm yok soru moru bişiler bekliyorum işte.
görüşürüz blogcum.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Hoşgeldin 2011


Evet sonunda bu da oldu bir yıl daha başladı bir değişiklik var mı dersen tabii ki yok.
Şimdi hala etkisinde olduğum için akşamdan kalmalık hakkında yazmak istiyorum.
Bence bu bir nevi ceza. Hatta bu Allah'ın cezası!! İçerken her şey çok güzel de zaten yattığın an başlıyor pislik. Önce bi baş ağrısı mide bulantısı ardından baş dönmesi neyse sonra sızış ama sızmadan önceki son düşüncende kusup kusmayacağını sorgulama. neyse mışıl mışıl takribi 6 saatlik deliksiz uykunun akabinde korkunç güne uyanış. kafanı oynatmanla gecekinden bin beter bir mide bulantısı ve baş dönmesi geri döner. O andan itibaren tövbe etmeye başlarsın. Eğer varsa çevrede anormal bir durum tüm gücünle kalkıp onu düzeltirsin. Sonra ev ahali uyanır. Kimse senin kadar içmemiştir herkes güler eğlenir sen de gülersin ama içinden hala tövbe etmektesindir. Sözlüklerde bir araştırma yapıp akşamdan kalmalığın çözüm arayışına girersin hepsi nafiledir çünkü su önerilmektedir. Öyle bir mide bulantısı olduğunda su içme fikri bile daha çok bulantıya sebep olur ama son umut olarak kalkar gider bir bardak su alıp yarım saatte bitirirsin. Arada tuvalet ve temiz hava kombinleriyle beraber artık acı kabul edilebilir boyutlara iner. Tövbeler azalır ve ertesi gün unutulur.
Bu akşamdan kalmanın fizyolojisidir :D

Uzun zamandır yazmıyordum. Çok yazmak istediklerim oldu ama yazıya döküldüklerinde gerekenden fazla önemsenmiş olacaklarını bildiğimden yazmadım. Sadece umuyorum ki 2011 2010dan çok daha güzel geçer.
Bu yeni yıllar kadınların rejim zamanları gibi. Kadınlar rejime başlamak için Pazartesi'yi bekler. Yeni bir yıl da böyle sert ve kararlı olunabilecek bir zaman. Kıymetini bilin. Belki kiloyu bu Pazartesi'ki rejimde verirsiniz.

Herkesin yeni yılını kutluyorum.
Öpüyorum :)