21 Kasım 2010 Pazar
Anket
Avustralya'ya mı gitsem acaba?
hadi bana Avustralya hakkında ne biliyorsanız/düşünüyorsanız söyleyin karar vereyim :)
teşekkür ederim şimdiden.
Yorum ve oylarınızı bekliyorum
6 Kasım 2010 Cumartesi
Kahve aşeriyorum!
Çok büyük haksızlık bu bna yapılan! Son dönemde en çok sevdiğim şeylerden biriydi kahvem! Onu elimden aldılar. Midemin hassasiyeti nedeniyle sayın doktor bana kahve yasakladı. Ama soruyorum size ben bir sınav dönemini kahvesiz nasıl atlatabilirim? Şimdi umursamadan içeyim diyorum ama sonra midem rahatsız ediyo öyle de mutlu olamıyorum. Özellikle mide hastalıklarını bilip başına gelebilecekleri hayal edebilmek beni içmekten alıkoyuyor ama çok zamanım kalmadı. Gerçekten sınavlar kapıya dayandığında tüm yasaklar bozulmak içindir deyip içeceğim kahvemi... O gün gelene kadar her an kahve hayal etmeye devam edeceğim!
Bana şans dile okuyucu sıkıntıdayım...
3 Kasım 2010 Çarşamba
Ben ve bebekler
Bugün Çocuk Polikliniğine başladım. Tüm günüm bebeklere "ayy bak burada ne varmıııış?" demekle geçti. Hiç seveceğimi düşünmediğim bir alana ilgi duymaya başlamam beni şaşırtıyor ama bu çocuklar çok eğlenceli cidden. Zırıl zırıl ağlıyolar ama yine de çok daha şirinler. Hasta olsalar bile şirinler :D
Bir tanesinin döküntüsü varmış efendim. Yanakları kıpkırmızı geldi. Isırcaktım zor tuttum kendimi :)
Bu bebişler onlara hiç bişi yapmasanız bile sadece üstünü çıkartmanızla ciyak ciyak ve de içinizi acıtacak şekilde ağlamaya başlıyorlar. Sonra annesinin babasının kucağına gidince bir koalanın okaliptüse sarılması gibi onlara sarılıp susuyorlar. Çok romantik bir durum aslında görmeden de anlayamazsınız zaten...
Bir de anne babaların çocuğa kıyamaması var. Veletler o kadar acıklı ağlıyorlar ki kimse dayanamıyor ağlamalarına. Bazen düşünüyorum acaba biz dokununca bunların canı mı acıyo diye.
Neyse bu staj yeri de bu ayar devam edecek görünüyor.
Bu çocuklar bebekler falan beni düşündürdü bugün. Bir doktorumuz vardı bizim "Adem amca". Allah rahmet eylesin vefat etmiş o 5 yıl kadar önce. Çok severdim onu ben ama çaktırmazdım çünkü bana iğne yapardı (evet şimdi ben o çocukları durdurmaya çalışan kişiyim). Daha sonra hayatım o zamanlardan bu zamanlara doğru gözümün önünden geçti hatta oturdum eski mesajları falan okudum biraz. Çok eğlendim. Ne kadar komik bir insanım ben. Bunu anca şimdi fark ettim her halde o zamanlarda çok dramatik olduğumu falan düşünüyordum da hem ben hem de çevremdekiler süper komikmiş. Geç de olsa böyle geriye bakıp gülünce iyi geliyor =)
İşte bu kadar okurum. Beni bebekler böle nostaljik bir ruh haline soktu.
Sık sık yazmaya çalışıyorum sana ama anca bu kadar oluyo.
şans dile!
27 Ekim 2010 Çarşamba
şimdi ben konuları yazayım sonra anlatayım en azından başlıkları bil.
1- Mini bir Avrupa turuna çıktım. Belçika- Stockholm- Paris gezdim :D
2- Stajım bebek odasına çıktı ve artık yenidoğan yorun bakımda çalışmak istiyorum.
3- Çocuk esirgeme kurumundan gelen Recep beni benden aldı...
şimdi bu konular hakkında kısa kısa notlar;
1- Ablamın yeni masterıyla beraber evi falan da değişti. bende hem onun depresyon derecesini azaltmak için hem de gezip görmek için tuttum Belçika'ya gittim. orda kaldığım 15 günün 6gününde zaten Belçika sınırlrında bile değildim. sınırlarında olduğumda da hep Brükselde değildim.
-Şeker bayramını Leuvenda ablamın hamarat arkadaşlaşının evinde kutladık hem de Basketbol maçını izledik çok türk bir ortamdı ama çok eğlendim.
-bir kez brugge'a gidip kaybolduk sonra illegal bi şekilde gent'e gittik dönüşte şansımız yağver gitti de 40euro ödemek zorunda kalmadık.
-Delirium'a gidemedim hala içimde bir ukte bakalım ne zaman gidip bir mongozo içeceğim...
-Brüksel'in Nişantasında Louis Vuitton'a gittim efendim hiç utanmadan :D Bütün hanımefendiliğimi koruduğum mağaza gezim süresinde ağzımın suyu akmasın diye kendimi zor tuttum.
-evimin kızı ablamın bakıcısı oldum.
-20 yaşıma girdim.
sonra tuttuk biz stockholm'e gittik.
-söz verdiğim üzre ikinci kez gitmeyi başardım.
-Rynair'a hayran kaldım
-Stockholm'ü bu sefer daha kapsamlı dolaştım hatta bando trampet takımı bile gördüm.
-İskandinavya.'nın müthiş kahvesinin tadını bir daha almanın mutluluğuyla dolup taştım. Çok özledim yine o tadı.
-ironik bir şekilde hasta oldum orda soğuktan...
sonra da tuttuk Paris'e gittik.
-anam o ne güzel şehirmiş de ben burun kıvırmışım...
-Eiffel kulesi dandik.
-UUUU şanz elizeeee cidden güzel ama öyle hasta ve yorgun turistler olarak orada pek bir ağırlığın olmuyor. yine de hugo boss'un mağazasında lütfedip de kapıya dokunmadım benim için açtılar :D
-Renault'nun mağazasına gittim eski arabaları gördüm.
-Bir sürü kez starbucks'a gittik ne alakaysa :D
-dandik kurabiyelerce kazıkladık :D
-Ablam siyah kediye sardı.
-bir sürü kruvasan yidim mutlu oldum ama çok tereyağlıydı.
-Tuttuk Brüksel otobüsünü kaçırdık biletimiz yandı moralimiz bozuldu dışarda kaldık telef olduk.
Özetle avrupada bunlar oldu.
2- Bu dönem çocuk stajı var diye çok mutsuzdum. Bebek odasında sevdiğim arkadaşlarla beraber olunca sevindim amma velakin bunu kötünün iyisi olarak yorumladım. Ayrıca gitmeden önce daha önce orda staj yapanlardan duyduğumuza göre sorumlu hemşire korkunç bir kadındı korkulası kaçılası bir insandı o kadar tersti ki herkes ağlıyordu. başa gelen çekilir diyip gittik biz ilk gün. bir hemşire var hafif gıcık bir de nöbeti bitmiş hemşire var çok şeker. bir de duyduk ki sorumlu hemşire yenidoğan yoğun bakımdaymış(YYBÜ) birimizi oraya çağırıormuş. zaten bebek odasında bebek olmadığından aramızdan bir gönüllü seçip yolladık. öğlen aldığımız bilgilere göre kadın hiç de kötü diilmiş bir bebek varmış ufacıkmış. İyi dedim madem öyle yarın sabah ben giderim. bir gittim gayet şeker bir kadın karşımda bebek doktoruyla konuşuor. işte bize soru sorun öyle uzaktan bakmayına gelen şeyler söylediler bana doktorla sorumlu hemşire bende peki zaten bende öğrenmeye geldim dedim. anam o bebeği bir görseniz. Ufacıııııık!!!! daha 1500gr yoktu herhalde ilk gittiğimde. yavrum 26eylül doğumlu dün 1 aylık oldu prematüre bir bebek. her neyse ben sordukça cevap veriyorlar falan dedim korkulcak bir şey yok demekki. o zamanlar bizim bebek çok küçük olduğundan öncemli bir sürü ilacı vardı ve bir öğününde 1'er 2'şer cc anne sütü alabiliyordu anca. ben bu bebeğe bakan hemşirelerin bilgisini taktir etmeye başladım. işin önemini kaptm falan böyle hafif bir meylettim YYBÜ'ne. sonraki girişimde bir melek hemşireye rast geldim. Onunla böyle uzun uzun konuştuk hemşirelik hakkında falan. Ona ameliyathane hemşiresi olmak istediğimi ama yoğun bakımı da sevdiğimi söyledim. o da bana ameliyatların da bir süre sonra monotonlaştığını ama bebeklerin ne yapacakları belli olmadığından hiç monoton olmadığını ve tvsiye ettiğini söyledi. işte o günden beri petrol yeşilli saçlarının delisi olduğum hemşireyle meslektaş olmak istiorm.
3- Yönetim stajı başka bir katta. Gittim yerime sorumlu hemşire 4 numaralı odayı sık sık kontrol et bakıcısı var ama sen yine de git bak dedi. Meğer Recep'im Esirgeme kurumndan gelmiş Pnömonisi yani zatürresi varmış... bu kadar güzel çocuk az görülür... kız tipli zaten 5 aylık ufacık sevimli mi sevimli Recebime aşık oldum 2 hafta önce... hala onu sayıklıyorum... madem bakmayacaksın niye doğurursun ey kadın. o çocuğa yazık değil mi? keşke durumum olsaydı da recebi ben alsaydım...
bu kadar yeter sana bir süre :D benden haber bekle!
18 Ağustos 2010 Çarşamba
blog nostaljisi
canım cicim blogum!
neler neler yazmışım ben sana öyle :D
demin okudum da bayağı eğlendim. şimdi fark ettim neden hala yazdığımı. bu baya baya günlük oldu benim için ve geçmiş hakkında okuyunca eğleniyorum.
tek bir fark var ama o da eskiden yorum falan yapan varmış artık yok kimse :D ama o da bir şey insanlar günlüklerini köşe bucak saklıyor bulunmasın diye ben ulu orta yazıyorum kimse bakmıyor. şu dedektif filmlerinde söylenenler mi doğru(saklanacaksan kalabalıkta saklan) yoksa ben, benim hayatım ve de yazıklarım mı sıkıcı anlamadm ama yine de devam edeceğim bu işe. bu arada söz verip de yazamadıklarım için özür dilerim canım ama belki bir gün finlandiya'da yazdığım günlüğü buraya aktarırım kim bilir ;)) öpüyorum seni blogum iyi ki varsın =))
13 Ağustos 2010 Cuma
teknolojik çöplük
Bugün de aklıma evdeki teknolojik aletler takıldı. Bizim evden şimdiye kadar gelmiş geçmiş 8 tane bilgisayar/laptop geçti(4 tanesi kullanımda). Tabii sayı oldukça fazla çünkü ben daha 20 yaşındayım ablamda benden 4 yaş büyük sadece. yine de oldu bu kadar bilgisayar. Ayrıca evden toplamda 4 tane mp3 player (2si kullanımda) geçti. müzik aletlerini ele alırsan bir walkman bir de CD playerı da unutmamak lazım. Gel gelelim telefonlara; yanlış saymadıysam evden 12 telefon gelmiş geçmiş (5 tanesi kullanımda).
12 Ağustos 2010 Perşembe
şarkılarım
Şıkıdım- Tarkan
Kıl oldum abi- Tarkan
Onun arabası var –mustafa sandal
Karabiberim- serdar ortaç
Pencereyi aç- kerim tekin
Yaparım bilirsin- Kenan doğulu
My heart will go on- celine dion
I will always love you- whitney houston
Big big girl- emilia
12 dev adam- atena
Samanyolu- berkant
Arar buluruz izini- Tarkan
Pazara kadar değil mezara kadar- Mustafa sandal
Kuzu kuzu- Tarkan
Onyedi- Teoman
kendime yeni bir ben lazım- Sertap erener
Med cezir- ceza
Karikatür komediya-sagopa
Nedense- sagopa
Cambaz- mor ve ötesi
İz bırakanlar unutulmaz- manga
Ah- Duman
Her şeyi yak- duman
Üç- gripin
Karışmasın kimseler- gripin
Bring me to life- evanescence
Gönül- leman sam
Numb-linkin par
Hasret- Direct
Meds- placebo
Where is my mind- placebo
Black parade- MCR
I write sins not tragedies – Panic at the disco
Through her eyes- Dream theater
Çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar- Şebnem ferah
Wicked game- HIM
Girlfriend – avril lavigne
Vermilion pt.2- Slipknot
Dön bana- cem özkan
Cry for the moon- epica
Dont cry- guns n roses
Pain- three days grace
I hate everything about you- three days grace
I don’t care- Three days grace
Angels- within temptation
Sexyback- justin
Babam oğlum- şebnem ferah
Whatever you like- Nicole scherzinger
Beatiful lie- beyonce shakira
Lips of an angel- hinder
One last goodbye- anathema
Snuff- slipknot
Turn the page- metallica
Yalan dostum aşk diye bir şey yok- kurban
Harder, better, faster, stronger- daft punk
Shut up and drive- Rihanna
I kissed a girl- katty perry
Call me irresponsible- Michael buble
Uçurum- Murat boz
I got a feeling- Black eyed peas
Hotel room- pitbull
Boom boom- pussycat dolls
Tik tok- kesha
Here comes the rain- hypnogaja
Land of ice and snow- Stratovarius
Wonderwall- oasis
Dont stop- rhcp
Alejandro- lady gaga
Morning after dark- Timbaland
Waka waka- shakira
8 Ağustos 2010 Pazar
bu geceden çıkan sonuç;
bilimle ilgili insanların konuşmalarını sadece kitaplarda/dizilerde değil günlük yaşamda da seviyorum. bütün gece oturup ilaçlar, virüsler, tedavi yöntemleri, doktorlar, hemşireler, laborantlar ve buna benzer bir sürü meslek ya da bilimsel konu hakkında konuşabilirim. sanırım çevremi bu yöne doğru genişletmeliyim.
iyi geceler blog. iyi geceler okuyucu.
17 Temmuz 2010 Cumartesi
Öyle işte blogum uzun zaman olmuştu -bi de sıkıldığımdan heralde- yazayım dedim. Hadi okuyucu kendine iyi bak aman güneşten korunmayı unutma!!
27 Mayıs 2010 Perşembe
bana mutsuzluğun resmini çizebilir misin?
-vizelerle finaller arasındaki derslerin yarısından fazlasına girmediğim için hiç bişey bilmiyorum.
-ödev notum vize notumu düşürebilir.
-midem ağrıyor.
-dişim ağrıor.
-bileğim acıyor bazen.
-çok sıkıldım.
-hala yazmam gereken 2 rapor var.
-çalışamıyorum.
-uzun zamandır gerçekten güzel bişey olmadı.
çok mutsuzum blog.
6 Mayıs 2010 Perşembe
hastane anıları {Ameliyathane}
Sevgili blog,
Hastanelerin en sevdiğim ve merak ettiğim bölümüne ilk defa girişim 4 hafta öncesine rastlar. Vizelerden önceki hafta yoğun bakımda stajım vardı ve o apayrı dünyayı görünce tekrar aşık oldum. Ne hasta yakını dırdırı hatta ne de hastanın dırdırı var. yoğun bakımdaki hasta konuşmaya başladığında ya tekrar uyutuyorlar ya da servis katlarından birine yolluyorlar. Ayrıca hemşirelerin de o bölümde daha bilgili ve de ilgili olması beni benden aldı. her neyse yoğun bakımdan ziyade ben daha çok ameliyatlarla ilgiliyim. çok da hevesliydim ameliyathane stajım için ama tam hastanenin denetim zamanına geldiği için herkes bir telaşlı bir de millet evrak falan düzenliyor şu ara ortalık çok gerilmiş. Ama bize en başından dediler o bölümde kimsenin bir dakkası diğerine uymaz siz dinlemeyin kulağınızı tıkayın diye. Ve en sonunda bu gün neden bahsettiklerini anladım. Bu hafta 2 gün ameliyathane stajım vardı. Olağandışı bir heyecanla ve hevesle girdim ameliyat bölümüne sorumlu hemşireyi aradım başkasını buldm ama en sonunda 4 numaralı odada bypass a gireceğimi söylediler. Ben hemşirelik öğrencisi olduğum için hemşirelerin ne yaptığına ayrıca dikkat etmem gerekirdi gerçi ama doktorların o kalple neler yapacağı ayrıca meraklandırmıştı. ne yaptığını anlatan bir doktora denk düşmeyi umdum ama 4 nolu odadakiler daha çok kendi aralarında dedikodu yaptılar hiç bişi anlatmdılar ameliyat hakkında. her neyse ben bunlara bunun için kızdım çünkü dün girebileceğim başka ameliyat yoktu ama yine de hemşireye yardım ettiğim için çok da kafama takmadım çünkü bizim sınıftakiler ameliyathanede hiç bir şey yapmıyorlardı.
Bugün çok daha artmış bir beklentiyle gittim staja (ameliyathane bölümündeki son staj günüm olması da etkiledi heralde) ve zar zor beni ve bir arkadaşımı bir ameliyathaneye soktular. içerde 1 acemi kardiyolog, 1 daha kıdemli ama çok yeterli olmayan kardiyolog, 1 sonradan gelen uzman kardiyolog, 1 arada gelip giden anestezi doktoru, 1 anestezi teknisyeni, 1 perfüzyonist, 2 hemşire (biri steril biri değil), 2 de öğrenci olduğumuz için zaten sinir bozucu bir ortam kendiliğinden oluştu ama bu durumu pekiştiren hemşirelerin gıcık, doktorun da (şu orta dereceli olanın) gününde olmamasıydı. O sinir doktor 4 hafta önce orda bulunanlara tüm bypass ı anlatan doktordu ama bizim canımıza okudu. Aslında o pis adamın adını soyadını yazasım var kesin o salak adını googleda arıyordur da sonra bizim hocalara falan çemkirirler diye yazmicam. ama bugün o gördüğüm mutlu ameliyathane dünyasının aslında o kadar mutlu olmadığını çoooook daha iyi idrak ettim. olan benim zaten sadece 2 gün olan ameliyat stajıma oldu...
şans dile bana blog bu ne böyle ya!
17 Nisan 2010 Cumartesi
4 Nisan 2010 Pazar
şans dile bana!
3 Nisan 2010 Cumartesi
çok sıkıldım ben çooook!!! aslında yalnız diilim ama o kadar yalnız hissediyorum ki artık mutlu olamıyorum. aslında artık buraya da yazmak istemiyorum çünkü okuma ihtimali olan kişilerin bi kısmının bunları bilmesine hiç ama hiç gerek yok ama bu blogu ilk açtığım da düzenli yazmaya söz vermiştim kendi kendime (son zamanlarda zaten kendime verdiğim sözleri tutmuyorum)ve şimdi okuyucularımdan tırsar oldum :D komik ya!
bu bloga yazmak için bir sürü not alıyorum aslında. yazmak istediğim sürüyle şey var ama yazmaya başladığımda aslında bunları yazmak istemediğimi fark ediyorum.
Aslına bakarsan blogum artık internet üzerinden yapılan neredeyse her şeye karşıyım. bir dostum var 2 yıl kadar önce bana internetin anlamsızlığından ve iletişimin sınırlılığından bahsetmişti nedense o zaman bunu anlamamıştım. Ama artık çok iyi anlıyorum bu yüzden kimseyle konuşmuorum net üzerinden. Dolayısıyla herkesi özlüyorum. Özlediğimi yazmak özlemimi minimalize ediyormuş gibi hissediyorum bu da benim "nedenim" oluyor suskunluğuma.
Her neyse ben kendi yalnızlığıma döneyim kendim hakkında bu kadar bilgi zaten beni tanıyanlar için yeterli olur. İyi günler okuyucu.
25 Ocak 2010 Pazartesi
8 Ocak 2010 Cuma
Erasmus sonrası Finaller öncesi
Cici blogum uzun ara verdiğimi biliyorum ama döndüm artık şu dönemi atlatayım eskisinden de çok yazmayı planlıyorum. Ayrıca okuyucular için söyleyim Finlandiya ve Erasmus hakkında yazmak niyetinde değilim. Bu yüzden takip eden varsa özürlerimi sunuyorum. Bu Finlandiya günlüğü tarzı bi nevi bi adet olmuş gibi geldi hoşuma gitmedi nedeni de budur.
Herneyse canım ne diyordum? He! Evet bu dönem… canıma okuyorlar erasmusa gittim diye. Geleli 3 hafta oldu henüz taksime gitmedim. Bunun ne demek olduğunu herkes bilir. Haftaya finaller başlıyor ama konular hakkında en ufak bi fikrim yok o yüzden ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Çalışmaya anca başladım çünkü herkes ödev verdi falan. Sorma çok karıştım!!!
Gecenin bu saatine kadar da ders çalışmaya çalıştım şimdide pes ettim. Baygınlık geldi bana blogcum ne yapacağımı bilmiorm bi akıl ver bişi yap (bu söz okuyucuya da olabilir. Bi fikriniz varsa beklerim)!
Neyse ben yatayım barim. Görüşürüz blog. Şans dile. İyi geceler blog. İyi geceler okuyucu! Sen de şans dile- opsiyonel-.